Filmi İKSV tarafından düzenlenen Filmekimi'nde izleme şansı buldum. İzleme sebebim tamamen bir Michael Haneke filmi olmasıydı. Sonuç yine şaşırtmadı ama Beyoğlu Emek Sineması'nda yaşanan çeşitli olumsuzluklar nedeniyle çok fazla keyif veremedi.
The White Ribbon, siyah beyaz bir tarih filmi. 144 dakika süren film, Birinci Dünya Savaşı öncesinde Almanya'nın kuzeyinde yer alan ve kendi halinde yaşayan bir köyde geçiyor. Film, bu köyde yaşayan bir öğretmenin ağzından anlatılıyor. Önce köyün doktorunun geçirdiği şüpheli kaza, ardından kadın işçinin ölümü ile bizleri hafifçe içine çeken film, ilerledikçe çocuklara verilen sıradışı ve acımasız cezalar, yaşanan ensest ilişki ve zinalar ile bizi iyice o dönemdeki cehenneme götürüyor. Hem çocukların hem de kadınların güçsüz ve savunmasız halleri çok net bir biçimde gözler önüne seriliyor. Filmde masumiyeti sembolize eden ve unuttukları anlarda hatırlamaları için çocukların kollarına bağlanan "Beyaz Bant" yaşadıkları her türlü şiddet ve cezadan sonra anlamını kaybediyor. Dışarıya kapalı ve kendi içinde toprak sahibinin verdikleriyle yaşayan köyde bu kadar olağandışı olaylara rağmen suçlu bulunamamakta ve sonunda çocuklar suçlu gibi görülmektedir. Zaten film de net bir sonuca varmadan bitiyor.
Haneke filmlerine münhasır sessizlik, burada da filme hakim olmuş. Zaten tarih filmi olması nedeniyle siyah beyaz olan filmde, aydınlık sahneler çok fazlaydı. Özellikle bu sahnelerde yaşanan alt yazı okuyamama problemi nedeniyle sıkıntılı bir şekilde filmi izlemek zorunda kaldık. Haneke'nin bize vermek istediği o gerilimi malesef tam olarak alamadık. Beyoğlu Emek Sineması'nda ve özellikle gala gösteriminde yaşanan bu olumsuzluk nedeniyle filmden çıkanlar olması ve film sırasında gösterilen protestolar, malesef güzel başlayan bir galanın tatsız bir şekilde bitmesine neden oldu.
Film, bu sene Cannes'da Altın Palmiye ve FIBRESCI Ödülleri'nin sahibi oldu. Yaşanan dönemin toplumsal ve sosyal psikolojisini sorgulayan ve cevaplar arayan film, tam ve doğru cevabı veremeden bitiyor. Hollywood tarzıyla gerilim yaratmayan film, Funny Games'de olduğu gibi insanı sessizlik ve çaresizlik ile gerilime sürüklemeyi başarıyor.
Türkiye'de sinemalara ne zaman gelecek bilmiyorum ama geldiğinde muhakkak görmenizi tavsiye ederim. Özellikle Haneke severlere...
İyi seyirler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder