İstanbul ... Onu hem çok seviyoruz hem de bir o kadar ona kızıyoruz. Çoğumuz İstanbul'dan hep şikayet ederiz ama buradan da ayrıldık mı kokusu burnumuzda tütmeye başlar hemencecik. Çok uzun bir tarihi olan bu şehri, yeniden tanımak - keşfetmek adına arkadaşımın düzenlediği fotoğraf gezisinin birinci ayağı olan Edirnekapı - Ayvansaray gezisine ( http://www.heryeratolye.com/ ) katıldım. Soğuk havaya rağmen yaptığımız gezimiz fotoğrafla dolu ve şaşırtıcı bir gezi oldu benim için.
Buluşma noktamız Edirnekapı'daki Mihrimah Sultan Camii oldu. Aslında İstanbul'da Üsküdar ve Edirnekapı'da olmak üzere iki tane Mihrimah Sultan Camii bulunuyor. Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan için Mimar Sinan tarafından inşa edilen caminin günümüzde çok az bir kısmı görülebiliyor. Bu camilerin en önemli özelliği ise şu: Güneş her sabah Üsküdar'daki caminin ardından doğarken, Ay Edirnekapı'daki caminin ardında batmakta; her akşam Ay, Üsküdar'daki caminin minarelerinde görünürken, Güneş Edirnekapı'daki Mihrimah Sultan Camii'nde batmaktadır. Mihrimah'ın anlamı da " Güneş ve Ay " dır.
Yaya olarak yaptığımız gezimizde Edirnekapı'daki ara sokaklarda dolandıktan sonra Kariye Müzesi'ne ulaştık. Kariye Müzesi ( Khora Kilisesi ) , çok eski dönemlerde inşa edilmiş. 11. yüzyılda tekrar bir onarımdan geçen müzede, Bizans dönemine ait resim koleksiyonu bulunuyor. Kubbesi dört kemerle taşınan kilisenin içerisindeki mozaik ve freskolar oldukça görkemli görünüyor. 1511 yılında camiye dönüştürülen kilisenin mozaiklerle süslü duvarlarında Hz. İsa ve Meryem'in hayatı anlatılıyor. Turistlerin çok fazla sayıda olmasından dolayı fazla vakit ayıramadık buraya. Ama en kısa sürede sadece Kariye Müzesi'ni gezmek için tekrar geleceğim. Müzenin etrafı oldukça sessiz, sakin ve kendi halinde görünüyor bu arada.
Kariye Müzesi'nde sonra yine sokak aralarında dolanarak Edirnekapı Kuş Pazarı'na gittik. Burada bir kuş pazarı olduğunu ilk kez duydum. Cumartesi öğleden sonra açılıp pazar akşamı kapanan pazarda, taklacı güvercinleri, mardin , izmir, bango türü denilen kuşları görmek mümkün. Soğuk havadan olsa gerek pek kalabalık değildi. Biraz sohbet etme biraz da fotoğraflama şansı bulduğumuz kuş pazarından ayrıldık ve Tekfur Saray'ına doğru yola koyulduk.
Tekfur Sarayı, Edirnekapı ile Eğrikapı arasında, surların yanında bulunan ve Blakhernai Saray kompleksinden günümüze kalan tek saray olduğu için oldukça önemli. Hakkında pek çok rivayet olan Saray'ın 3 katlı olduğu , 12. yüzyılda inşa edildiği ve ünlü Kaşıkçı Elması'nın buradaki çöplükte bulunduğu söyleniyor. Tekfur Saray'ından sonra istikamet, Anemas Zindanları.
Anemas Zindanları, Blakhernai Saray'ının zindanıdır. Haliç' e yakın, eski surlara bitişik, 14 hücre odasından ve bu odaların altındaki iki katlı bodrumdan oluşuyor zindan. Adını Arap asıllı bir Bizans askeri olan " Mihael Anemas " dan alan Anemas Zindanları, Bizans'tan günümüze kalan tek yeraltı zindanı olup, tarihi ve mimari açıdan dünyada eşi benzeri bulunmamakta. 2005 yılı mayıs ayında başlayan restorasyon çalışmaları hala devam ediyor.
Bu yürüyüşler sırasında sokaklarda pek çok kişiyle sohbet etme şansı da bulduk. Girdiğimiz bazı sokaklarda özellikle çocuklarla yaptığımız sohbetler, onlarla yaptığımız fotoğraf çekimleri çok eğlenceliydi. İnsanların samimi ve sıcak tavırları bu geziden fazlasıyla zevk almamızı sağladı. Bu sayede Mert'le, Başak Bebek'le, gönüllü türbedar İdris Amca ile tanışma fırsatı bulduk. Bu arada mahalle aralarında çok fazla türbe görmeniz de mümkün.
İşte bu türbelerden birinin ( Kesik Baş ve Derviş Molla Muhammed Türbesi ) gönüllü koruyucu olmuş İdris Amca. 87 yaşında olmasına rağmen hala pek çoğumuza taş çıkartabilir. Onunla yaptığımız sohbetten sonra Ayvansaray' a doğru yola koyulduk.
Bu güzergahta geçtiğimiz sokakların çoğu daracık. Hani insan, nasıl yaşadıklarını düşünmeden edemiyor. Evlerin bir kısmı ahşaptan, kimisi yıkık dökük ama hala bacasından dumanı tütüyor. Çocuklar sokaklarda, sıcacık gülümsemeleriyle. Evet, burası da İstanbul, hem de özlediğimiz İstanbul. Gezimizin son molası yemek için oluyor. Güzel bir günün sonunda, güzel ve leziz bir yemek hiç fena olmaz dedik ve " Çanak Mangalda Kurufasulye" ye gittik.
Mekan, yaklaşık 6 sene önce açılmış. 3 katlı binanın otoparkı da mevcut. Ayvansaray Caddesi'nin üzerinde, Balat Hastanesi'nin karşısında hizmet veriyor. Etli veya pastırmalı kuru fasulye, kasap köfte en çok tercih edilen yemekleri. Yanında pilav, salata, turşu ya da cacık yiyebilir, üzerine kabak tatlısı, irmik helvası veya sütlaç tadabilirsiniz. Kurufasulye'nin fiyatı 7,-TL, kasap köfte ise 9,-TL. Hani makul fiyatlara oldukça leziz şeyler yeme şansınız bulunuyor. (http://www.mangaldafasulye.com/ )
Yorucu ama eğlenceli bir keşif oldu. Belki bir kez daha aynı güzergahı yürümek ve görmek tamamlar hissetiklerimi. Güzellikleri çok uzaklarda aramamak gerekiyor, bazen birkaç sokak aşağıda bulabiliyoruz onu.
Sizlerin de bu güzellikleri görmeniz dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder