27 Ekim 2010 Çarşamba

The Social Network



Geçen hafta farkettik ki, uzun zamandır sinemaya gitmiyoruz. Özellikle böyle kapalı ve kasvetli havalarda sinemaya gitmek en doğru seçim olsa gerek. Film olarak tercihimiz " Facebook " un filmi olarak lanse edilen " The Social Network " filmi oldu. Sinema tercihimiz ise Capacity AVM'deki Cinebonus oldu. Cinebonus'un 2 nolu salonunun büyüklüğünden, ses ve koltuk düzeninin etkileyiciliğinden bahsetmemek olmaz. Ne yaparsanız yapın, arkanızdaki kişinin görüş alanını kapatamazsınız...

Facebook'a ne zaman üye olduğumu hatırlamıyorum. İlk günkü gibi çok fazla kullanmıyor olsam da ortaya çıkmış olan bu şeyin milyonlarca insanı nasıl kendine bağımlı hale getirdiğini takip ediyorum. İnsan böyle bir bağımlılığın nasıl ortaya çıktığını merak etmiyor değil hani. İşte sizin de böyle bir merakınız varsa bu filmi izleyerek bir nebze de olsa bu merakınızı giderebilirsiniz.

Yönetmenliğini David FİNCHER'in yaptığı filmde Mark ZUCKERBERG'i oynayan ve ona inanılmaz derecede benzeyen Jesse EİSENBERG ve müzik paylaşım programı Napster'ın mucidi Sean PARKER'ı canlandıran Justin TİMBERLAKE'in oyunculuğu çok fazla ön plana çıkıyor. Açıkçası gerçek hallerini görsek bu kadar etkilenir miydik bilmiyorum.  

Film, özetle Facebook'un nasıl kurulup, bugünlere geldiğini anlatıyor. Bunları anlatırken tabiki biraz kurmaca da eklenmiş durumda filme. Başladığı andan itibaren akıcı, süratli ve ilgi çekici konuşmalarla devam eden film, sessiz bir şekilde sona eriyor. Özellikle IT sektöründe çalışan ya da bu konulara eğilimi olan insanların daha çok anlayıp, kendini özdeşleştirebileceği bir film olmuş diyebilirim. Ara ara özlü sözlerle mesajlar vermiyor değil. Bunlardan en çok hoşuma gidenlerden birisi, Harvard'lı öğrenciler için icat yapmanın iş bulmaktan daha kolay olduğunun altının çizilmesi diyebilirim. Gerçekler bazen çok fazla can acıtabiliyor.

Film, her şeyi flashbacklerle anlatıyor. Bir an Facebook'un kodlarının yazım sürecini izlerken bir anda kendimizi Mark Zuckerberg'in yargılanma sürecinde buluyoruz. Değişmeyen tek şey, onun sahip olduğu pratik zeka ve verdiği zorlayıcı cevaplar. Aslında bazen kızmıyor da değiliz ona ama sonuçta biliyoruz ki amacı çok para kazanmak değil. İşte bizim en büyük sorunumuz bu, kısa yoldan para kazanmak. Oysaki filmde görüyoruz ki Mark sadece düşünüyor, buluyor ve bulduğunu şeyi gerçekleştiriyor. Ama bizlere mesaj vermeyi de bırakmıyor:  " Bir kaç düşman edinmeden 500 milyon arkadaş kazanamazsın " .

Yaklaşık 2 saat süren film boyunca sıkılmayacağınızı düşünüyorum. Hızlı konuşmalara nedeniyle - ki özellikle Mark karakteri bu konuda çok başarılı - alt yazı kaçırma durumu olabilir ama bu bile filmden kopmanıza sebep olmuyor. Pek çoğumuzun hayatında çok fazla yer tutuyor sosyal ağlar. Facebook belki de bunların başında geliyor. Bu nedenle bile izlenmeyi hak eden bir film.

Facebook'un da bir kurulma sebebi var. Öğrenebilmeniz dileğiyle...

4 yorum:

Unknown dedi ki...

İlgimi çekmişti çıktığında. Bi kontrol edelim bakalım. Madem yorum yazıldı hakkında :)

Seda Cürgül Kaya dedi ki...

Umarım beğenirsin:)

Adsız dedi ki...

Filmi David Fincher'ın imzaladığı belli oluyor. Film'de Bosna'daki facebook'a üyelerinden bahsederken, avukat kadın "Doğru düzgün yolları bile yok ama facebook'a mı giriyorlar" diyor Zuckerberg'e. Bu cümle birden bizi taa FightClub'a götürüyor... İyi film, ben bir facebook üyesi olmamama rağmen zevkle izledim ve facebook'un nasıl ortaya çıktığını bilmek güzel. Ve bu sebepten üye olmadığım için de gönlüm hala çook rahat...:)

Seda Cürgül Kaya dedi ki...

Çıkış noktasını düşündüğünde kesinlikle haklısın:)