30 Aralık 2009 Çarşamba

Yeni Yılımız Kutlu Olsun...



Bir 365 günü daha bitiriyoruz bu gece. Hayatımızdan bir 365 gün daha eksiliyor, geçmiş oluyor, bir sıra arkaya kayıyor. Her sene olduğu gibi bu sene de hepimiz aynı şeyi söylüyoruz; " Nasıl geçti anlamadım " . Ne kadar istesek de hiç bir zaman anlayamayacağız bunu.

Yine çoğu yerde ve çoğu kimsede bir telaş. Tıpkı geçen seneki gibi, tıpkı önümüzdeki senelerde olacağı gibi. Ne de olsa yeni bir umut demek yeni bir yıl. Hayatımızdan gidenlere inat umut etmeye devam. Hepimize mutlu yıllar.

Yeni yılımız kutlu olsun...

27 Aralık 2009 Pazar

Avatar



Büyük bir merak ve heyecanla bekleniyordu. Dile kolay yaklaşık 15 senelik bir çalışmanın ve emeğin ürünü. Doğru zamanı beklemenin ve sabrın sonucu. İçinde hem eskiyi hem şu anı hem de geleceği barındıran bir film olmuş Avatar.

Özellikle Titanic, Terminatör gibi filmlerden sonra beklenti oldukça yüksekti James Cameron için. Bunca sene neler yaşadı, neler yaptı görecektik çünkü. Üç boyutlu animasyonda farklı bir tarzla çıktı karşımıza. Bugüne kadar yaşamadığımız , hissetmediğimiz üç boyutla karşıladı bizi. Avatar'ı seyretmek için tek neden bu bile olabilir. Aslında Avatar'ı seyretmek için pek çok neden var: Pandora gezegenini, Na'vi dilini, mavi renkli uzun kuyruklu varlıkları, tılsımlı ve mistik bir ormanı, gökyüzünde asılı duran dağları ve diğer şeyleri yaratması. Kendi kurduğu bu hayalin içine o kadar kolay çekiyor ki bizi.

Biz bu hayalde yaşarken James Cameron'ın bu hayalle bize verdiği mesajlar Avatar'ı daha güçlü ve anlamlı hale getiriyor. Büyük güç denilen Amerika'nın istediği bir şeyi elde etmek için her zamanki gibi o şeyi yok etmeyi seçmesi, biz insanların dünyamızı ve doğamızı yok edişimiz ve en önemlisi geçmişimize, köklerimize, dünyamıza, hayatımıza sahip çıkmayışımız filmin bize vermek istediği hatta verdiği ana mesajlar. Film 2154 senesinde geçiyor olmasına rağmen biz insanoğlunun değişmeyen en büyük özelliği hala kendini koruyabiliyor.

Biz Avatar'ı İstinye Park AFM Sinemaları'nda Imax salonunda 3D olarak seyretmeyi tercih ettik. Devasa bir perdede, hiç ara vermeden seyretmenin keyfini, iki boyutlu ve net olmayan alt yazı nedeniyle pek alamasak da gözlüklerimizi taktığımız ilk andan filmin bittiği son ana kadar heyecanımızı kaybetmedik. Evet, filmde klişeler vardı, tanıdık hikayeler de vardı ama kurgusuyla, oyuncularıyla, çekim tekniğiyle ve müziğiyle filmden çıkan herkesi etkisinde bırakmayı başardı. Özellikle filmin final sahnesiyle birlikte çalmaya başlayan " I See You ( James Honer ) " isimli parça filme son noktayı koymayı başardı.

Hepimizin hayatında ufak da olsa bir tılsım muhakkak var, bu tılsımı nerede, hangi zamanda ve ne durumda olursak olalım korumaktan asla vazgeçmeyelim...

Avatar'ı görmeniz, Pandora'ya gitmeniz dileğiyle...

23 Aralık 2009 Çarşamba

Kırık Kalpler Durağında - Candan Erçetin




" Tam 5 yıl 5 ay 27 gündür susuyorum, yaşıyorum, görüyorum, hissediyorum, düşünüyorum, yazıyorum ama susuyorum... Sanırım artık bir şeyler söylemenin zamanıdır." diyerek yaptığı Kırık Kalpler Durağı'nda isimli albümü uzun bir aradan sonra 16 Aralık'ta müzikseverlerle buluştu nihayet.

Albüm 16 tane şarkıdan oluşuyor. Bunlardan 4 tanesi hariç diğer şarkıların sözlerinde Candan Erçetin imzası bulunuyor. Eskiden Mete Özgencil ile çalışırken bu albümdeki uzun yol arkadaşı Alper Erinç olmuş. Daha önceki albümlerinden biraz farklı olduğunu düşündüğüm bu albümde Candan Erçetin'in bizlere bazı mesajlar vermeye çalıştığı ve bu durumun albümdeki müzikaliteden biraz daha fazla ön plana çıktığı kanaatindeyim. Albümü ya çok beğeneceğiz ya da hiç beğenmeyeceğiz gibi geliyor bana.

Albümde ilk başta dikkat çeken parçalar; Unutursun, Nedense Sustum, Kırık Kalpler Durağında ve Ninni. Özellilke rap tarzında söylediği ama daha çok sözleriyle dikkatimiz çeken " Ninni  " isimli şarkı her an her yerde duyabileceğiniz bir parça. Albüm kapağında kısaca belirttiği düşüncelerini bu şarkıyla açıkça dile getirmiş Candan Erçetin. Ülkemizde yaşananlara, bu yaşadıklarımıza neden olan kargalara, halkımızın uzun zamandır sürdürdüğü bu uyku haline, geçmişimize ama bu geçmişten alamadığımız derslere göndermelerde bulunarak tamamlamış albümünü.

Ülkemizdeki pek çok şarkıcı ve sanatçı düşüncelerini konuşarak söylemeyi tercih etse de Candan Erçetin, şarkısıyla bunu yapmak istemiş ve yapmış. Ona yol gösterenleri de minnetle anmayı unutmamış bu arada.

"Ayrıca yaşadıklarını, gördüklerini, hissettiklerini ve düşündüklerini özgürce yazmaktan ve cesurca dile getirmekten çekinmeyen Ömer Hayyam ve Neyzen Tevfik'e bana yol gösterdikleri için minnetle... " diyerek tamamlamış albümünü. Emeğine, sesine ve yüreğine sağlık...

Albümdeki şarkıların sözlerini buradan bulabilirsiniz:

Dikkatle dinlemeniz dileğiyle...


20 Aralık 2009 Pazar

Dünya Basın Fotoğrafları 2009 Sergisi

Fotoğrafçılığa ilgim farklı bir boyut kazandıktan sonra dikkatimi daha fazla çeker oldu fotoğraf sergileri. İstanbul'da o kadar çok ulusal ve uluslararası fotoğraf sergisi var ki. Aslında ülkemizdeki bu hareketliliği daha önce farketmediğime üzülüyorum.

İşte bu sergilerden bir tanesi de, yaklaşık elli senedir dünyadaki basın fotoğraflarının en iyilerini seçen World Press Photo ( Dünya Basın Fotoğrafı ) yarışmasının sonuçlarının sergilendiği Dünya Basın Fotoğrafları 2009 Sergisi. Bu seneki serginin bizim için en önemli özelliği, 22 Aralık Salı günü İstanbul'da Forum İstanbul Alışveriş Merkezi'nde sergilenmesi.

Her yıl dünyanın dört bir yanından gönderilen fotoğraflar 13 kişilik bağımsız uluslararası bir jüri tarafından 10 farklı kategoride değerlendiriliyor. Bu yılki yarışmaya 124 ülkeden 5.508 fotoğrafçı tarafından gönderilen 96.268 fotoğraf katılmış ve bunların arasından 198 fotoğraf ödüllendirilmiş. Bu seneki yarışmanın birincisi, ABD'deki ekonomik krizi anlatan siyah - beyaz fotoğraf oldu.

22 Aralık 2009 - 12 Ocak 2010 tarihleri arasında İstanbul - Bayrampaşa'da bulunan Forum İstanbul Alışveriş Merkezi'nde bu sergiyi ziyaret edebilirsiniz.

Detaylı bilgi için ; http://www.worldpressphoto.org/ web adresini ziyaret edebilirsiniz.

14 Aralık 2009 Pazartesi

Edirnekapı - Ayvansaray Gezisi

İstanbul ... Onu hem çok seviyoruz hem de bir o kadar ona kızıyoruz. Çoğumuz İstanbul'dan hep şikayet ederiz ama buradan da ayrıldık mı kokusu burnumuzda tütmeye başlar hemencecik. Çok uzun bir tarihi olan bu şehri, yeniden tanımak - keşfetmek adına arkadaşımın düzenlediği fotoğraf gezisinin birinci ayağı olan Edirnekapı - Ayvansaray gezisine ( http://www.heryeratolye.com/ ) katıldım. Soğuk havaya rağmen yaptığımız gezimiz fotoğrafla dolu ve şaşırtıcı bir gezi oldu benim için.

Buluşma noktamız Edirnekapı'daki Mihrimah Sultan Camii oldu. Aslında İstanbul'da Üsküdar ve Edirnekapı'da olmak üzere iki tane Mihrimah Sultan Camii bulunuyor. Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan için Mimar Sinan tarafından inşa edilen caminin günümüzde çok az bir kısmı görülebiliyor. Bu camilerin en önemli özelliği ise şu: Güneş her sabah Üsküdar'daki caminin ardından doğarken, Ay Edirnekapı'daki caminin ardında batmakta; her akşam Ay, Üsküdar'daki caminin minarelerinde görünürken, Güneş Edirnekapı'daki Mihrimah Sultan Camii'nde batmaktadır. Mihrimah'ın anlamı da " Güneş ve Ay " dır.



Yaya olarak yaptığımız gezimizde Edirnekapı'daki ara sokaklarda dolandıktan sonra Kariye Müzesi'ne ulaştık. Kariye Müzesi ( Khora Kilisesi ) , çok eski dönemlerde inşa edilmiş. 11. yüzyılda tekrar bir onarımdan geçen müzede, Bizans dönemine ait resim koleksiyonu bulunuyor. Kubbesi dört kemerle taşınan kilisenin içerisindeki mozaik ve freskolar oldukça görkemli görünüyor. 1511 yılında camiye dönüştürülen kilisenin mozaiklerle süslü duvarlarında Hz. İsa ve Meryem'in hayatı anlatılıyor. Turistlerin çok fazla sayıda olmasından dolayı fazla vakit ayıramadık buraya. Ama en kısa sürede sadece Kariye Müzesi'ni gezmek için tekrar geleceğim. Müzenin etrafı oldukça sessiz, sakin ve kendi halinde görünüyor bu arada.


Kariye Müzesi'nde sonra yine sokak aralarında dolanarak Edirnekapı Kuş Pazarı'na gittik. Burada bir kuş pazarı olduğunu ilk kez duydum. Cumartesi öğleden sonra açılıp pazar akşamı kapanan pazarda, taklacı güvercinleri, mardin , izmir, bango türü denilen kuşları görmek mümkün. Soğuk havadan olsa gerek pek kalabalık değildi. Biraz sohbet etme biraz da fotoğraflama şansı bulduğumuz kuş pazarından ayrıldık ve Tekfur Saray'ına doğru yola koyulduk.



Tekfur Sarayı, Edirnekapı ile Eğrikapı arasında, surların yanında bulunan ve Blakhernai Saray kompleksinden günümüze kalan tek saray olduğu için oldukça önemli. Hakkında pek çok rivayet olan Saray'ın 3 katlı olduğu , 12. yüzyılda inşa edildiği ve ünlü Kaşıkçı Elması'nın buradaki çöplükte bulunduğu söyleniyor. Tekfur Saray'ından sonra istikamet, Anemas Zindanları.

Anemas Zindanları, Blakhernai Saray'ının zindanıdır. Haliç' e yakın, eski surlara bitişik, 14 hücre odasından ve bu odaların altındaki iki katlı bodrumdan oluşuyor zindan. Adını Arap asıllı bir Bizans askeri olan " Mihael Anemas " dan alan  Anemas Zindanları, Bizans'tan günümüze kalan  tek yeraltı zindanı olup, tarihi ve mimari açıdan dünyada eşi benzeri bulunmamakta. 2005 yılı mayıs ayında başlayan restorasyon çalışmaları hala devam ediyor.


Bu yürüyüşler sırasında sokaklarda pek çok kişiyle sohbet etme şansı da bulduk. Girdiğimiz bazı sokaklarda özellikle çocuklarla yaptığımız sohbetler, onlarla yaptığımız fotoğraf çekimleri çok eğlenceliydi. İnsanların samimi ve sıcak tavırları bu geziden fazlasıyla zevk almamızı sağladı. Bu sayede Mert'le, Başak Bebek'le, gönüllü türbedar İdris Amca ile tanışma fırsatı bulduk. Bu arada mahalle aralarında çok fazla türbe görmeniz de mümkün.

İşte bu türbelerden birinin ( Kesik Baş ve Derviş Molla Muhammed Türbesi ) gönüllü koruyucu olmuş İdris Amca. 87 yaşında olmasına rağmen hala pek çoğumuza taş çıkartabilir. Onunla yaptığımız sohbetten sonra Ayvansaray' a doğru yola koyulduk.

Bu güzergahta geçtiğimiz sokakların çoğu daracık. Hani insan, nasıl yaşadıklarını düşünmeden edemiyor. Evlerin bir kısmı ahşaptan, kimisi yıkık dökük ama hala bacasından dumanı tütüyor. Çocuklar sokaklarda, sıcacık gülümsemeleriyle. Evet, burası da İstanbul, hem de özlediğimiz İstanbul. Gezimizin son molası yemek için oluyor. Güzel bir günün sonunda, güzel ve leziz bir yemek hiç fena olmaz dedik ve " Çanak Mangalda Kurufasulye" ye gittik.



Mekan, yaklaşık 6 sene önce açılmış. 3 katlı binanın otoparkı da mevcut. Ayvansaray Caddesi'nin üzerinde, Balat Hastanesi'nin karşısında hizmet veriyor. Etli veya pastırmalı kuru fasulye, kasap köfte en çok tercih edilen yemekleri. Yanında pilav, salata, turşu ya da cacık yiyebilir, üzerine kabak tatlısı, irmik helvası veya sütlaç tadabilirsiniz. Kurufasulye'nin fiyatı 7,-TL, kasap köfte ise 9,-TL. Hani makul fiyatlara oldukça leziz şeyler yeme şansınız bulunuyor. (http://www.mangaldafasulye.com/ )

Yorucu ama eğlenceli bir keşif oldu. Belki bir kez daha aynı güzergahı yürümek ve görmek tamamlar hissetiklerimi. Güzellikleri çok uzaklarda aramamak gerekiyor, bazen birkaç sokak aşağıda bulabiliyoruz onu.


Sizlerin de bu güzellikleri görmeniz dileğiyle...

11 Aralık 2009 Cuma

Fındık Kabuğunda Köfte

Ülkemizde çeşitli yörelere has köfteler mevcut. Tekirdağ köfte, Akçaabat köfte, İnegöl köfte, Islama köfte bunlardan bir kaç tanesi. İstanbul'da bunların hepsinden yeme ve bunları pek çok yerde görme şansımız var. Ama Fındık Kabuğunda Köfte'yi yemek için Balat'a gitmemiz gerekiyor.

Fındık Kabuğunda Köfte, Eyüp yolu üzerinde, Balat - Haliç sahilindeki Bulgar Kilisesi'nin çaprazında yerini almış. 4 katlı olan mekanın en önemli özelliği, adını verdiği köftesi. Oldukça leziz olan köfte, pilav ve acı sos ile servis ediliyor. Bunun yanına piyazınızı söylemeyi unutmayın sakın. Köftesinin dışındaki en büyük alternatif ise fındık kabuğunda kuru fasulye. Etli, pastırmalı ya da sade kuru fasulye tercih edebiliyorsunuz. Kuru fasulyenin yanında yiyebileceğiniz, Pelit Turşucusu'ndan gelen yaklaşık 20 çeşit turşu ve Silivri Çömlek Yoğurdu , yemeğinize ayrı bir lezzet ve zevk katacaktır.

Yemekler fındık kabuğuyla harmanlanmış kömür ateşinde pişiyor. Servis oldukça hızlı ve insanlar gayet sıcak. Kuru fasulye ve köfte için ekonomik menüler de oluşturulmuş. Genel olarak fiyatlar makul seviyede, hatta pek çok yere göre uygun. Özelliği olan yemeklerin dışında et ve tavuk ızgara servisleri de bulunuyor. Böyle güzel yemeklerden sonra tatlı isterseniz, İrmik Helvası, Sütlaç, Kabak Tatlısı ve Künefe'den birini seçebilirsiniz.

100 kişiye kadar grup rezervasyonu alınabilen mekanda, wireless adsl hizmeti bulunmaktadır. Paket servisi de olan mekanda kredi kartının dışında Sodexho Pass Card ve Ticket  da geçmektedir.

Balat'ın etkileyici tarihi dokusunda gezerken leziz bir şeyler yemek için gidebileceğiniz bir yer Fındık Kabuğunda Köfte. Şimdiden afiyet olsun...

Adres: Tahta Minare Mah. Mürsel Paşa Cad. No: 89 (Bulgar Kilisesi karşısı) Balat-Fatih
Tel: 0212 635 33 10

9 Aralık 2009 Çarşamba

İstanbul Dolphinarium Yunus Gösteri Merkezi

Yıllar önce Sinop kıyılarında bir beyaz balina görülmüştü. O zaman çok büyük bir olay ve heyecandı bizler için. Görmek için pek çok yerden Sinop'a gidenler olmuştu. O artık bizimdi ve adı da Aydın'dı. Yıllar geçti artık yunusları bazen İstanbul Boğaz'ından geçerken görür olduk. Olağan bir durumdu bu bizim için. Zaten televizyonlarda yunusların yaptıklarını seyredebiliyorduk. Oysa kaç kişi ya da kaç çocuk onlara yakından bakma, dokunma, onlarla yüzme şansına sahip oldu ki? 



2009 senesiyle beraber biz de o şanslı insanlardan olduk. Haliç kıyısında açılan, Türkiye'nin en büyük Yunus Gösteri Merkezi olan  İstanbul Dolphinarium,  bize bu imkanı sunuyor. Yaklaşık 1 sene olmasına rağmen geçen hafta sonu gitme şansım oldu. Gösteri Merkezi'ne gitmek için Eyüp'ten Haliç kıyısını takip etmeniz gerekiyor. Pierre Loti'yi geçtikten yaklaşık 1 - 1.5 km sonra sağ tarafta tabelasını görmeniz mümkün. Aracınızla giderseniz merkezin otoparkı mevcut, sıkıntı yaşamazsınız.

Gösteriler pazartesi günü hariç her gün var. Hafta içi, salı günü hariç iki gösterim, hafta sonu ise üç gösterim yapılıyor. 0 - 3 yaş arası çocuklar için ücretsiz olan gösteride bilet fiyatları 20,-TL. Vip izleyiciler (!) için ise , 40,-TL. Gösteri süresince video çekimi yasak ama fotoğraf çekebilirsiniz. Gösteriden sonra yunuslarla fotoğraf çektirme şansınız mevcut. Eğer kendi makinenizle çektirecekseniz 10,-TL 'yi, gösteri merkezinin makinesiyle çektirecekseniz 20,-TL'yi gözden çıkarmanız gerekiyor. Ayrıca mekan içerisinden yunus temalı hediyelik eşya ve kartpostal almanız da mümkün. Yunuslarla yüzmek isterseniz, bu konuda da size yardımcı olabiliyorlar. Yaklaşık 10 dakika süren bu yüzmenin fiyatı, tek kişi 150,-TL, çift kişi 200,-TL. Yunuslarla yüzmenin faydalarını düşünürsek ve bu zevki tatmak istiyorsak denemeye değer diye düşünüyorum.



Gösteri yaklaşık 45 - 50 dakika sürüyor. Önce bir ton ağırlığındaki beyaz balinayla başlayan gösteri, ardından 750 kiloluk Mors Sara ile devam ediyor. Ve en sonunda sahneye , o şirin, canayakın ve akıllı yunuslar çıkıyor. Gösteri mekanı oldukça geniş, her yerden görme şansınız var. Hatta izleyicileri selamlamak için yaklaştıklarında daha da yakından görebilirsiniz. Özellikle çocukların ve çocuklu ailelerin rağbet ettiği gösteri, yetişkinler için de çok iyi bir eğlence olabilir.

Gösteri Merkezi'nin içerisinde cafeterya ve restaurant var. Gösteri öncesi ya da sonrasında Haliç manzarasına karşı bir şeyler yiyebilirsiniz ama bu manzara sizi ne kadar etkiler bilemiyorum. Mekanın çevre düzenlemesine çok ihtiyacı var.

Bir hafta sonunuzun 45 dakikasını sevdiklerinizle birlikte eğlenerek ve sonuna kadar tadına vararak geçirebileceğiniz bir yer. Yunusları seviyoruz, onlar da bizi seviyor. Detaylı bilgi ve rezervasyon için  web sitesini inceleyebilirsiniz: http://www.istanbuldolphinarium.com

İyi eğlenceler...


7 Aralık 2009 Pazartesi

Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu : İyi Günde Kötü Günde



Küçükçekmece Belediye'si, geçen sene üç tane Kültür Merkezi açılışı yaptı. Bunlardan ilki Cennet Kültür ve Sanat Merkezi idi. Şimdi bu Kültür ve Sanat Merkezi, Devlet Tiyatrosu olarak faaliyetine devam ediyor. İkinci Kültür ve Sanat Merkezi ise Sefaköy'de açılmıştı. Sefaköy Kültür ve Sanat Merkezi'nde izleme fırsatı buldum " İyi Günde Kötü Günde " adlı oyunu.

Oyun, Fransa'da çok beğenilen, Pierre Palmade ve Michel Laroque ikilisinin yazdığı müzikli güldürü oyunu, “Ils se Sont Aimés (Birbirlerini Çok Sevmişlerdi)'nin farklı bir denemesi, uyarlaması. Ali Poyrazoğlu tarafından uyarlanan, Özdemir Çiftçioğlu'nun yönettiği ve Nilgün Belgün ve Ali Poyrazoğlu'nun oynadıkları bir komedi aşk oyunu.

Oyun, oldukça sade bir sahnede ( hareket eden tek şey 2 adet sandalye ) iki oyuncunun usta oyunculukları ve izleyicilerin hayal gücüne dayalı bir şekilde ilerliyor. " Seven Ne Yapmaz " isimli şarkıyla giriş yapılan oyunda, birbirini çok seven evli bir çiftin boşanmalarını, boşanmalarına rağmen birbirilerinden kopamayışlarını esprili konuşmalarla izliyoruz. Oyunun içerisinde günümüz siyasetine ve onların söylemlerine her zamanki Ali Poyrazoğlu dokundurmaları yer bulmuş. Aşkı, aşkı elde ve canlı tutmayı, eşleri, toplumu, evlenmeyi ve boşanmayı bizleri güldürerek sorgulayan bir oyun olmuş İyi Günde Kötü Günde. Oyun sırasında ara ara çalınan şarkılar bizleri hüzünlendirse de oyunun içerisinde kendilerine iyi bir yer buldukları kesin. Oyun başladığı gibi " Seven Ne Yapmaz " isimli şarkının Zeki Müren yorumuyla sona eriyor.

Her iki oyuncunun gerçekten çok başarılı bir performans sergilediklerini düşündüğüm oyunun bilet fiyatları, Tam: 45,-TL, Öğrenci: 35,-TL şeklinde. Oyundan çıktıktan sonra, Ali Poyrazoğlu'nun oyunda söylediği gibi " En iyi metres, eski eştir " cümlesini kafanızdan geçireceğinizi hatırlatarak izlemenizi tavsiye ediyorum.

Sonuçta aşkın matematiği yoktur... İyi seyirler...


5 Aralık 2009 Cumartesi

12. Uluslararası Sinema - Tarih Buluşması



İstanbul'da yaşamanın en güzel yanlarından biri de pek çok sosyal etkinliğin burada düzenleniyor olması. Bu durumda insan, " bu hafta sonu ne yapabilirim " diye düşünmek zorunda kalmıyor. İşte bir etkinlik daha, belki 1 haftalık bir etkinlik ama bizlere çok şey vereceği kesin.

“Felsefe ve düşünce festivali” kimliğiyle yola çıkan İstanbul Uluslararası Sinema Tarih Buluşması, bu yıl 11-17 Aralık 2009 tarihleri arasında “Avrupa Kültürleri İstanbul Buluşması” teması ile 12. kez izleyicileri ile buluşuyor. Cannes, Berlin, Toronto gibi festivallerden ödüllerle ve övgülerle dönen nitelikli filmlerin biz izleyicilerle buluşacağı festivalin bölüm başlıklarından bazıları şöyle:

" Avrupa Kültürleri Buluşması "
" Yeni Keşifler "
" Dünya Festivallerinden "
" İnsan Hakları "
" Beyaz Perdenin Tanıklığı : Polonya Sinemasına Bakış "

12. İstanbul Uluslararası Sinema Tarih Buluşması'nın gösterimleri Beyoğlu Alkazar Sineması ve Fransız Kültür Merkezi’nde yapılacak. Fransız Kültür Merkezi gösterimleri ücretsiz olacak. Alkazar sinemasındaki ücretlendirme ise Tam:5 TL Öğrenci:4 TL şeklinde. Biletler, Alkazar Sineması Gişesi’nde satışa çıktı bile.

Şahsen “ The Secret in Their Eyes ”, “ The Road ”, " White Material ", “ The Young Victoria”, “ Original ” isimli filmleri tavsiye edebilirim. Yine Fransız Kültür Merkezi’ndeki ücretsiz gösterimlerde birbirinden güzel ve uluslararası festivallerden ödüllü belgeseller izleyici ile buluşuyor. Unutmayalım !

12. İstanbul Uluslararası Sinema Tarih Buluşması'nın bu seneki Onur Ödülü Türkiye'nin en büyük sanatçılarından İDİL BİRET'e takdim ediliyor. O nedenle bu seneki buluşma bizim için daha anlamlı bir hal almış oluyor.

Festival ve program için ayrıntılı bilgiyi http://sinematarih.tursak.org.tr/ adresinden edinebilirsiniz.

Sinema izlemek için en güzel mevsim olan sonbaharın bu son günlerinde, İstiklal Caddesi'ndeki film festivali koşuşturmalarını özleyen sinefillerin özlemini bir nebze olsun giderecek olan bu festivale gideceklere şimdiden iyi seyirler...

3 Aralık 2009 Perşembe

Nardis Jazz Club



Galata Kulesi ve civarı bana her zaman çok çekici gelmiştir. Her gittiğimde yeni bir yer keşfedip tekrar gideceğim diye düşünmekten alamam kendimi. Bayramın üçüncü gününün akşamını, adını ve methini çok sık duyduğumuz ama daha önce gidemediğimiz Nardis Jazz Club'a ayırdık.

Nardis Jazz Club, Galata Kulesi'nin girişinin tam karşısındaki sokakta, hemen aşağıda konumlanmış, küçük bir jazz club. 2002 yılının Kasım ayında açılmış. Mekanı Özcan - Zuhal Focan çifti işletiyor. Özcan Focan, makine mühendisi bir jazz gitaristi. Eşiyle beraber yerli-yabancı, farklı tarzlarda  çalan ve söyleyen ünlü jazzcıları misafir ediyorlar. Club'ın içi 2 katlı ama oldukça küçük. Sahne, mekanın içerisindeki koşturmaca ve yoğunluktan etkilenmeyecek şekilde , gayet iyi bir yere konumlandırılmış. Tavanın yüksekliği ve kusursuz akustik sayesinde bu küçük yapı insanı rahatsız etmiyor. Buna bir de mekanda sahne alan jazzcıları eklediğimizde geceniz gerçekten de zevkli ve jazzla dolu geçiyor.

Nardis Jazz Club' a giriş hafta sonu 25,-TL. Hafta içi ise öğrenciler için 15,-TL. Yemek de yiyebileceğiniz club da fiyatlar biraz yüksek görünebilir. Ama ülkemizde jazz müziğin çok fazla rağbet görmediğini düşünürsek, Nardis Jazz Club'ın jazz müziğini sevdirmek adına gösterdiği çaba, bu durumu göz ardı etmenize sebep olacaktır.

Mekanın daimi jazzcılarından birisi Sibel Köse. Biz de o akşam kendisini canlı dinleme şansına sahip olduk. Tek kelimeyle muhteşem bir performanstı. 26 Aralık'ta " Sibel Köse Quartet " ı ajandamıza not ettik.

Doğaçlama tekniğinin oldukça yaygın olduğu Jazz müziğini, doğru yerde, doğru insanlarla ve doğru şekilde buluşturan Nardis Jazz Club, herkesin en azından bir kere olsun gitmesi gereken bir mekan. Ama özellikle cuma ve cumartesi akşamları yer bulabilmek için önceden rezervasyon yaptırmayı unutmamak gerek.

Bu güzel buluşmalara katılabilmeniz dileğiyle...

İletişim için;
Kuledibi Sok. No:14 Galata İstanbul
Tel: 0212 244 63 27