24 Kasım 2009 Salı

Cumalıkızık Köyü

Fotoğraf çekmeye başladıktan sonra daha çok gezer hale geldim. Neredeyse yaptığım tüm gezilerdeki amacım fotoğraf çekmek olsa da görmediğim pek çok yeri tanıma fırsatı buluyorum. İşte böyle bir fotoğraf gezisinde " Her Yer Atölye " diyerek  tanıdım Cumalıkızık  Köyü'nü. Daha önce varlığını duyup da gitmediğim için kızdım kendime.


700 yıllık geçmişe sahip olan bir vakıf köyü Cumalıkızık. Orhan Gazi, Bursa'ya girmeden önce bir çok yerleşim alanı kurmuş: Bayındırkızık, Derekızık, Hamamkızık, Değirmenlikızık, Fidyekızık. Bunların arasından topluca gidilip cuma namazı kılınan köye de Cumalıkızık denmiş. Osmanlı'nın ilk dönemlerinin kırsal sivil mimarisinin halen kendini koruduğu köylerden biri Cumalıkızık Köyü.




















Uludağ'ın eteklerine kurulu olan köyün sokakları daracık. Yollarda hiç kaldırım yok ve tüm yollar taş döşeli. Köyün evleri çoğunlukla üç katlı ve etrafı büyükçe bir avluyla çevrili. Her evin kapısı çift kanatlı ve ortasında iki tane demir dövme tokmağı ve kulbu mevcut. İnsan o kapıların ardını merak etmeden duramıyor açıkçası. O kapıların ardında nelerin yaşandığını, konuşulduğunu, kutlandığını ya da neyin yasının tutulduğunu düşünmekten alamıyorsunuz kendinizi. Kısacası köyün sahip olduğu o tarihi ve mistik doku sizi içine çekiveriyor hemencecik.  Evlerin yapımında güneşte kurutulmuş tuğla, ağaç ve kerpiç kullanılmış. Çamur sıvalı duvarlar, mavi, mor, koyu sarı, açık yeşil gibi renklere boyanırken, ahşap kısımlar kendi rengine bırakılmış. Ayrıca evler birbiriyle o kadar iç içe yapılmış ki, tarif ederken "bir avuç köy" diye anlatmanız mümkün. Aslına bakarsanız evlerin %40' ının boş olduğunu düşünürsek böyle bir tarif hiç de yanlış sayılmaz.

Köyün girişinde meydan gibi bir yer bulunuyor. Yolun sağında ve solunda ziyarete gelenler için kurulmuş, hediyelik eşya ve köy ürünlerinin satıldığı tezgahlar var. Onların hemen arkasında da oturup, bir şeyler yiyip içebileceğiniz mekanlar mevcut. Tabiki bu mekanlar da köyün mimarisine aykırı olmayan, hatta çoğu ev olarak kullanılmayan binalar. Zaten içerisine girip gezdiğinizde bunu siz de çok rahat görebileceksiniz.




Hem köy girişinde hem de yol boyunca tezgahlarda en çok dikkatinizi çekecek olan şey, köylülerin Dağ Çileği ya da Kocakarı Yemişi dedikleri küçük kırmızı meyveler olacak. Tadı biraz ekşi erik gibi olup, dış yüzeyi pütürlü. Ayrıca ağzınıza attığınızda da dişinizde bu pütürleri hissedebiliyorsunuz. Ben pek beğenmedim ama insan görünce de merak etmiyor değil. Bunun dışında hurmalar, çeşitli reçeller, cevizler, otlar, hediyelik eşyalar, yazmalar, patikler ve tabiki kestane görmeniz mümkün. Hatta gördüğünüz kestanelerin bir bölümü henüz kabuğundan dahi çıkmamış olabilir.



Köyün dar sokaklarına kendini bıraktığınızda "kaybolacağım galiba" diye düşünebilirsiniz. Böyle bir şey olursa, bunun tek nedeni kendinizi köyün o mistik havasına bırakmanız olabilir. Aksi taktirde daracık ve sonunu pek de ilerlemeden göremediğiniz sokakların sonu aslında daha önce geçtiğiniz diğer bir yol oluyor. Meydandan yukarıya doğru yürüdüğünüzde yol ikiye ayrılıyor. Hangisini tercih ederseniz edin sonunda yine aynı noktaya dönüyorsunuz. Köyün bir tarafındaki yolda sürekli akan bir su var. Bu durum taşları kaygan hale getirse de köye ayrı bir hava vermiş. Hani o suyun akışı dursa köydeki hayat da duracak gibi hissettim ben.

Köy insanları oldukça konuşkan ama fotoğraf çektirmeye pek sıcak bakmıyorlar. Hani  bu kadar ziyaretçi akınına uğrayan bir yer için bu durum biraz garip gelse de bir süre sonra alışıyorsunuz bu duruma da. Köyde seneler önce Kınalı Kar isimli bir de dizi çekilmiş olsa da muhafazakar halleri halen devam ediyor.



Evlerin çoğunun önünde ufak da olsa bir tezgah görmeniz ya da avlusundan dışarı gelen, odun ateşinde pişmiş gözleme kokusunu duymanız kaçınılmaz oluyor. Köyün sokaklarında gezerken ara ara sokak çeşmeleri görmeniz de mümkün. Cin Aralığı, Dinç Çıkmazı, Köyüstü gibi isimlerin yazıldığı sokak levhaları ahşaptan yapılmış olsa da yeşil renkli sokak tabelaları da köyün sokaklarında yerini alıyor.



İstanbul'dan yola çıkıp, Eskihisar'dan feribotla Topçular'a geçtikten sonra Yalova'ya oradan da Bursa'ya geldikten sonra,  Bursa'nın 10 km doğusunda, Bursa - Ankara karayolundan Uludağ eteklerine sapan yol, yaklaşık 3 km sonra Cumalıkızık köyüne ulaşıyor.

Yemek tercihimi gözleme ve zeytinyağlı sarmadan yana kullandım. İp gibi sarmaları görünce kıskanmadım değil hani. Ayrıca odun ateşinde pişmiş ekşimaya ile yapılan köy ekmeği, cevizli ekmek yiyebilmeniz de mümkün burada.

İstanbul'da yaşayan biz telaşlı  ve heyecanlı insanlar için Cumalıkızık, tam anlamıyla bir dinlenme, nefes alma ve tarihle buluşma yeri oldu. Ben de istiyorum diyorsanız muhakkak görmelisiniz.

Cumalıkızık'ı yaşayabilmeniz dileğiyle...


1 yorum:

Özkan Yılmaz dedi ki...

Bu keyifli Cumalıkızık derlemesi için teşekkür ederim. Ellerine sağlık.