23 Kasım 2009 Pazartesi

Giresun ...


11 senedir İstanbul'da yaşıyorum. Pek çok insan gibi üniversite sınavını kazanınca geldim bu şehre. Sonra da ayrılmadım ve kaldım. Ondan önceki 17 senem ise Giresun'da geçti. Orada doğdum, üniversiteye kadar eğitimimi orada gördüm, orada ilk dostlukları kurdum, orada ilk maaşımı kazandım ve şimdi en çok orada yabancı gibi hissediyorum kendimi.



Önceleri çok üzüyordu bu durum beni. Tüm sokaklar, caddeler, dükkanlar hatta insanlar yabancı geliyordu. Her gidişimde sokağa çıkmak gelmiyordu içimden. Kimbilir buna sebep şehrin dokusunun ve görüntüsünü çok değişmiş olması da olabilir. Şöyle uzaktan bakınca şehre en çok tanıdık gelen şey, şehrin sahip olduğu ters çevrilmiş kaşık görüntüsü. Kaşığın tepe kısmı, şehrin kalesi oluyor burada. Kalenin ardına uzananlar da kaşığın sapı. Zaten Giresun'u ilk görüşte beğendiren en önemli özelliği bu bence. Bu durum Giresun'u 2 ayrı şehre bölüyor zaten. Kalenin ön tarafı bir şehir, arka tarafı başka bir şehir. Kaleye çıkıp  baktığınızda ise gördüğünüz daha başka bir şehir.

Giresun'un en büyük zenginliği kıymeti bilinmeyen ve fiyatı hep düşük belirlenen Fındık. Karadeniz'in en güzel  fındığı burada yetişmesine rağmen artık insanları canından bezdiren bir ürün haline geldi. Giresun'da bile alternatif ürün yetiştiriciliği başladı. Giresun'un en önemli özelliklerinden biri de beyaz kiraz 'ın dünyaya buradan yayılmış olmasıdır. Zaten şehrin adı da kirazdan gelmektedir. Bir de Karadeniz'deki tek adanın Giresun Adası olduğunu belirtmek isterim.



11 senede çok şey değişmiş Giresun'da. En azından benim yaşadığım ve büyüdüğüm çevrede. Mesela eski evimizin etrafını uzun uzun binalar sarmış, arkadaşımla konuştuğumuz köşe başının yerine kocaman bir mobilya mağazası açılmış, annemle yarış eder gibi koşturarak gittiğimiz pazar yerine oldukça büyük bir alışveriş merkezi kurulmuş, 2 tane özel hastane açılmış, şehir içi yolu Karadeniz Sahil Yolu nedeniyle neredeyse kaybolmuş, trafik almış başını yürümüş, neredeyse her haneye en az iki araba düşer konuma gelmiş. Çocukluğumun parkları, köprüleri, bahçeleri, plajları artık yok. Son yaşanan sel felaketinden sonra ise bazı yerlerin görüntüleri gerçekten de çirkinleşmiş. Uzun zamandır yaylalarına gitmiyorum, kısmet olmadı ya da kar izin vermedi. Ama şehri böyle görünce oralarda da beton binaların sayısının artmış olabileceğini hayal edebiliyorum.

Zamanla her yer değişir, gelişir. Şehirler göç alır, verir. Giresun da her şehir gibi zamanla yaşanan bu değişimlerden nasibini fazlasıyla almış. Kendi memleketimi tanıyamıyorum ama artık buna da üzülmüyorum. Oraya yeni gelmiş bir turist gibi Giresun'u yeniden keşfetmeye ve tanımaya çalışıyorum. Her ne olursa olsun, oranın havası, suyu, toprağı benim için çok özel. Her şey değişse de oradaki anılar ve yaşanmışlıklar hiç değişmiyor.

Doğu Karadeniz'e bir gün yolunuz düşerse şayet Giresun'u asla es geçmeyin. Önce ona uzaktan bir bakın, sonra şehrin kalabalığını bir görün, ardından köylerine ve yaylalarına doğru yol alın. Yukarı doğru tırmandıkça göreceğiniz değişimler sizi kendisine hayran bırakacaktır.

Her bölgenin bir Paris'i vardır, Doğu Karadeniz'in Paris'i de Giresun'dur. Yolunuzun bir gün oradan geçmesi dileğiyle...

4 yorum:

selçuk dedi ki...

giresun'un güzel bir şehir olduğu muhakkak fakat doğu karadeniz'in paris'i demek bence trabzon'a biraz haksızlık olmuş. sanıyorum bu bu "taraflı" yorum klasik trabzon-giresun'un birbirinin çekememezliğinden olmuş. hatta yalnızca giresun değil, nedense rize'si olsun, giresun'u hatta ordusu samsun'u olsun, sevmez trabzon'u.. niyeyse..

mobilya tasarım yapım dedi ki...

bu güzel anlatımından bayağı etkilendim şimdi bende galiba kopya gibi olacak olsun güzel güzeldir :)

mobilya tasarım yapım dedi ki...

1 yorumdaki selçuk beye katılmamak mümkün değil gerçekten trabzon paris ben trabzonluları ve diğer saydığınız illeri'de seviyorum bence anlatım çok önemli ve bu anlatım olmuş be güzel kardeşim..
Selçuk :))

Adsız dedi ki...

Selçuk bey, ben ilk 8 sene Giresun, sonra 9 sene Trabzon'da yaşadım. 17 yaşımda da Ankara'ya taşındık. Köken olarak hem Trabzon ve hem de Giresunluyum. Yalnız dediğinize katılmıyorum. Asıl Trabzon halkı çok kapalı olmakla birlikte dışarıdan olanları içlerine almazlar ve dışlarlar. Onun haricinde birbirlerini tutmalarını severim, nitekim Giresunlularda olan en büyük eksikliktir... sevgiler...